İnsan ve Kriz Anında Davranış Şekli
Türkiye, 9 Ağustos Perşembe günü büyük bir şok yaşadı. Bu şok Cuma günü de devam etti ve iş dünyası neredeyse durdu. Kredi borcu olan firmalar, acil toplantılar yaparak durum değerlendirmesi yaptı. Yatırım yapmayı düşünenler ani bir kararla projelerini rafa kaldırdı. Krizden çok fazla etkilenmeyenler de vardı. Ancak; onlar dahi durup izleme pozisyonuna geçti. Hatta üreticilere ara mal satanlar stokları olmasına rağmen, müşterisinin böyle volatil bir ortamda ödeme yapamayabileceğini düşünerek siparişlere olumlu yanıt vermemeyi tercih etti. Plazalarda çalışanlar bir anda avlulara döküldü ve neler olduğuna dair fikirler yürütmeye, kendi aralarında istişare etmeye koyuldu.
Peki bunun tek nedeni dövizin beklenmeyen bir hızla yükselmesi miydi? İçinde insan faktörü hiç yok muydu?
Mesela, birkaç saniye o gün neler yaşadığınızı, neler hissettiğinizi hatırlayabilir misiniz? Stres, ümitsizlik, yüksek kaygı, çaresizlik?... Peki kendinize veya çevrenizdekilere sorduğunuz soruları anımsıyor musunuz? "Neler oluyor? Böyle bir şeyin olacağı çok önceden belliydi. Neler olacak şimdi? Bu iş nereye varacak? Yıl sonu kuru kaç olur? Bize zararı ne olur?"
Yoksa, hiç bunlara kafanızı takmayıp, sadece dış dünyadaki değişkenleri takip edip işinize normalden daha fazla mı odaklandınız?
Peki o günkü halinizi düşündüğünüzde, takım arkadaşlarınız veya liderlik ettiğiniz kişiler sizce bundan nasıl etkilendi?
Söz konusu tarihte yaşadıklarımız, her ne kadar ağırlıklı olarak siyaset, ekonomik icraatlar ve dünyanın içinde bulunduğu dengesiz ortamdan kaynaklanmış da olsa, şunu hiç unutmamak lazım; insanın parçası olduğu her konuda bilişsel ve psikolojik etkenler sahnede aktif rol alır.
VUCA DÜNYASI - NÖROBİLİM - KONFOR ALANI PSİKOLOJİSİ
Bu üç kavram kriz ortamında insanın nasıl hareket ettiğini anlamamız konusunda önem arz ediyor. Nörobilim ve konfor alanı psikolojisi bizlerin nasıl karar aldığı ve hareket ettiği konusunda aydınlatıcı bilgiler sunarken, VUCA içinde yaşadığımız dünyayı temsil ediyor. Lütfen, bu üç kavramın bahsi geçen süreçlere etkilerini daha iyi anlayabilmemiz için küçük bir hatırlatma yapmama izin verin.
VUCA; dört harften oluşan bir kelime gibi gözükse de, aslında içerisinde büyük detaylar bulunduran bir kısaltma. Bu yaklaşım, içinde yaşadığımız ve iş yaptığımız dünyayı tasvir ediyor. Kısaca; günümüz dünyasının çok hızlı değiştiğini, belirsizliklerle dolu olduğunu, anlaşılmasının ve öngörülebilmesinin zor olduğunu vurguluyor. Buna ek olarak; dünyanın bu sofistike yanı her geçen gün artmaya da devam ediyor. VUCA paradigması, böyle bir ortamda birçok şeyin kontrol edilemeyeceğini ortaya koyuyor ve adaptasyon yetkinliğinin ön planda tutulmasının gerekli olduğunun altını çiziyor. Birçok düşünür, yeni dünyaya adapte olamayanların var olmaya devam edemeyeceğini vurguluyor.
Böyle değişken bir ortamda yaşamak ise insana duygusal bir baskı uyguluyor. Hislerimizden, güvenlik ve var olma gibi konulardan sorumlu olan limbik beynimizse değişimi pek sevmiyor. Beynimizin bu bölgesi bizi riskten uzak, kendisini sofistike unsurlarla yormayacak ortamlarda yaşamaya itiyor. Aksi takdirde, limbik beynimizin yüksek stres altında olduğu durumlarda neokorteksimiz verimli işleyemiyor, mantıksız kararlar verebiliyor.
İşte bu noktada devreye konfor alanı psikolojisi giriyor. Kısaca hatırlamak gerekirse bu kavram 3 temel unsurdan oluşuyor.
- Konfor Alanı: Minimum stres, rahatlık ve durağanlığın hüküm sürdüğü, her şeyi kontrol edebildiğimiz yanılgısına düştüğümüz evre.
- Optimum Performans Alanı: Doğru derecede stres nedeniyle, performansın arttığı, gelişimin, hareketin ve heyecanın olduğu evre. Biz bu bölgeyi “Sihirli Alan” olarak adlandırıyoruz.
- Tehlikeli Alan: Yüksek derecede stres ve kaygının hüküm sürdüğü, bocalamanın ve kararsızlığın kendini gösterdiği kaygı evresi. Biz bu bölgeyi “Felç Alanı” olarak adlandırıyoruz. İnsan bu alanı tecrübe etmeye başladığında, en hızlı şekilde konfor alanına dönme refleksini gösterir.
NELER OLDU?
Döviz kurları ani bir hareketle yükselmeye başladığında birçok kişi işini yapmayı bırakıp tüm dikkatini kurdaki son gelişmelere vermeye başladı. Bu çok normal. Zira, limbik beynimiz riski analiz etti ve güvende hissetmediği bir durumla karşı karşıya kaldığını fark etti. Normalde, kurun artmasını veya düşmesini sağlayabilecek hiçbir aksiyon alamayacak olmasına rağmen, işini yapan etkin bir aktör olmaktan çıkıp, durağan pozisyondaki bir izleyici pozisyonuna geçti. Siz de takdir edersiniz ki; belki de böyle bir durumda yapılacak en mantıklı şey dış dünyadaki değişkenlerin farkında olarak tamamen kendi kontrolümüz altındaki işimize odaklanmak ve farklı adımlar atmaktı. Ancak, limbik beyinlerimiz Cuma günü gelen ikinci dalgayla beraber o kadar yüksek strese maruz kaldı ki, artık neredeyse herkes kaygı alanındaydı ve ağırlıklı olarak duygusal tepkiler vermeye başladı.
Neyse ki hafta sonu geldi. İki gün boyunca zihinlerimiz yeni bir döviz hareketliliği görmediği için rahatlamaya başladı. Pazartesi günü birçok kişi aksiyon planlarından bahsediyordu. Stres seviyelerinin azalmasıyla birlikte, insanlar mikro ekonomik seviyede mantıklı çözümler üzerinde tartışmaya başladı. Hatta birkaç gün öncesinde, bu iddiayı verilerle kanıtlayamasa da "USD 8'i, EURO 10'u görecek" diyen kişiler dövizin düşmeye başlamasıyla rahatlamaya başlamış ve her şeyin düzeleceğini, hayatın devam ettiğini vurgulamaya başlamıştı. Artık konuşulan konu "böyle bir ortamda biz ne yapacağız şimdi" değil, "böyle bir durumdan en az yarayla çıkmak için neler yapabiliriz" olmuştu. Bizleri kaygı alanına sürükleyen yüksek stresimiz düşmeye başlayınca, limbik sistemimiz rahatlamaya başladı. Ancak, konfor alanının hala tehlikede olduğunu içten içe bilen limbik beyinlerimiz daha makul stres seviyelerinde kalabildiği için bizleri mantıklı aksiyonlar almaya itti. "Birbirini eleştirme" yedek koltuğuna oturdu, sahaya "beraber çalışma" çıktı.
PEKİ NE YAPMALI?
İlk olarak, insanların ve doğal olarak insanlardan oluşan firmaların bu gibi karar verme mekanizmalarından ve konfor alanı psikolojisinden etkilendiğini kabul etmemiz gerekiyor. Ayrıca, VUCA Dünyası gerçeklerinde bu gibi durumlarla her zaman karşılaşacağımızı bilmekte büyük fayda var. Bu kabuller sonrasında, gerçekleştirilmesi gereken en önemli konu risk yönetimi. Her şeyin yolunda gittiği zamanlarda konfor alanlarımızda olduğumuzu varsayarsak, bu güven çemberinden belirli sistematiklerle çıkıp VUCA nedeniyle karşılaşabileceğimiz sorunları doğru analiz etmek ve bunlara önceden hazırlıklı olmak çok önemli. Bu şekilde, aynı senaryoyu daha önceden tahmin etmemiz çok zor olsa bile "hazırlıklı olma" hissi, stres seviyelerimizin bir anda kontrolsüzce sıçramasının önüne geçecek ve bizleri kaygı alanından uzak tutacaktır.
Diyelim ki, böyle bir çalışmanız yok. Bu durumda yapmamız gereken duygularımızı kontrol etmeye çalışıp, özellikle birebir kontrol edemediğimiz durumlara karşı sakinliğimizi korumak. Kaygı alanına çıkmanız durumunda, etkinliğini yitirmeye başlayan neokorteksinizin kararsızlıklara sebebiyet verebileceğini göz önünde bulundurup, en doğru karar peşinde koşmak yerine tüm firmayı harekete geçirecek aksiyonlar almanızın yerinde olacağını belirtmek isteriz.
Bizim alanımızda çok ünlü bir metafor vardır. Bir mekanda yangın çıktığında ilk ölüm sebepleri karbondioksit zehirlenmesi değildir. Kaostur. İnsanlar var olma dürtüleri ışığında hissettikleri yüksek derece stres nedeniyle, birbirlerini ezerler, yangından kaçmak için camdan bile atlayabilirler. Böyle bir şeye sebebiyet vermemek için, öncelikle yangına karşı önlemler almak, yangın anında neler yapılması gerektiğini çok detaylı şekilde önceden çalışmak ve yangın anında sakinliği koruyarak, sistematik şekilde harekete geçmek gerekiyor.
Özetle, yeni dünyada bu gibi birçok örnekle karşılaşmamız işten bile değil. Hayata geçirilmesi gereken ilk şey, insanın davranış kodlarını da kapsamına almış bir risk yönetimi. İkinci önemli nokta da, kriz anında sakinliğimizi koruyup duygusal tepkilerden uzak durarak harekete geçmemizi sağlayacak sistemlerin kurulması.
Hep güzel günler görebilmek dileğiyle.
Sevgi & Saygıyla;
Emre Başkan
Kurucu